Resul Özçelik

Wo Worte verbinden, wachsen neue Horizonte.

Kategorie: Hadisler

  • Hadislerin Gölgesinde: Gelenek, Akıl ve Rical İlmi Üzerine Bir Yolculuk

    Hadislerin Gölgesinde: Gelenek, Akıl ve Rical İlmi Üzerine Bir Yolculuk


    Hadis Dedektifliği: Şimdi Podcast’i Dinle!

    Hadisler Neden Kolayca Anlatılamaz?

    Bugün birçok insan, hadislere yaklaşırken “Kur’an’a arz edelim, bakalım uyuyor mu?” gibi son derece indirgemeci bir yöntemle sonuca varmaya çalışıyor. Oysa hadis meselesi, sandığımızdan çok daha köklü ve derin. Birkaç hadis ayıklanarak ya da “Bu hadis bana mantıklı gelmiyor” diyerek geçmiş 14 asırlık ilmi birikimi bir kenara atmak ne kadar sağlıklı? Ümmetin tarih boyunca geliştirdiği sistem, zayıf ve uydurma hadislerin zaten çeşitli yöntemlerle tespit edilip dışarıda bırakılmasını sağlamış durumda.

    Dahası, hadislerin Kur’an’la “uyuşup uyuşmadığı” tartışmaları, aslında bizim kültürümüze yabancı. Bu tartışmalar, daha çok modern dönemin “Kur’ancı” ya da “hadis inkârcısı” diye bilinen hareketlerinde ön plana çıkıyor. Oysa klasik İslam uleması, bir hadisin sahihliğini belirlerken hem sened (raviler zinciri) hem de metin eleştirisini bir arada yürütmüş; sıradan bir akıl yürütme veya subjektif beğeni ile değil, yüzlerce yıllık yöntem ve disiplinle hareket etmişlerdir.

    Bukhari ve Hadis Kritiklerinin Arkasındaki Gerçekler

    Bukhari ve diğer büyük hadis imamlarının titizliği, günümüzün internet tartışmalarına sığmayacak kadar detaylı ve derindir. Mesela Bukhari, on altı yılda tamamladığı eserinde her gün sadece iki hadis yazmıştır. Elindeki altı yüz bin hadis arasından, kendi koyduğu titiz şartları taşımayanları ise kitaba almamıştır. Bu, dışarıda bıraktığı hadislerin tamamının “uydurma” olduğu anlamına gelmez; çoğu başka eserlerde ve derlemelerde yer bulmuştur.

    Hadislerin toplanması, saklanması ve ayıklanmasında emek veren alimler olmasaydı, bugün “mevzu” (uydurma) hadisle sahih hadis arasındaki ayrımı yapmak neredeyse imkânsız olurdu. Bir dönemlerde “Ben dört bin hadis uydurdum!” diyen fitnecilerle, Bukhari gibi dağ gibi alimlerin mücadelesi olmasa bugün hadis literatüründe neyin doğru, neyin yanlış olduğunu sorgulamaya dahi gücümüz yetmezdi.

    Akıl, Kur’an ve Hadis Üçgeninde Güven Problemi

    Son yıllarda “Aklımızı kullanalım, Kur’an ve akıl bizim ölçümüzdür” yaklaşımı moda oldu. Fakat asıl soru şu: Hangi akıl? Kimin aklı? Kur’an’ın ne dediğini anlamak zaten başlı başına ciddi bir ilim ve emek işi. Üstelik Allah’ın ayetinde işaret ettiği gibi, doğru akıl ve doğru işitme olmadan gerçek anlamda hidayete ulaşmak da mümkün değil.

    Hadisler üzerinde bu kadar derinlemesine tartışma yapılmasının ana sebebi de tam burada yatıyor. Çünkü alimler, rivayet zincirindeki her bir ravinin geçmişini, itibarını, hangi şehirden veya kabileden geldiğini, babasının kim olduğunu dahi araştırarak sistemli bir güven mekanizması inşa etmişler. Bu rical ilmi olmasaydı, bir ravinin hayatı veya niyetiyle ilgili hiçbir şeye ulaşamaz, hadisi değerlendiremeyebilirdik.

    Bütün Kirliliği Ebu Hureyre’nin Kapısına Yığmak!

    Bazı çevreler, hadislerin uydurulduğunu göstermek için Ebu Hureyre gibi güvenilir sahabelerin adını hedef seçiyor. “Bakın, bu hadis ona isnat edilmiş ama aslında yok!” diyerek aslında hadis geleneğini değil, doğrudan rivayet zincirini sabote etmeye çalışıyorlar. Oysa asırlardır rical alimleri, bir rivayetin güvenilirliğini sıradan bir dedikodu gibi değil, laboratuvar hassasiyetiyle incelemiş durumda.

    Kur’an’da, “Rasul size ne getirdiyse onu alın; neden sakındırdıysa ondan uzak durun” (Haşr, 7) buyurulurken, sünnetin ve hadislerin İslam’da ne kadar merkezi bir yere sahip olduğu çok açık. Elbette, tartışmalar olacak ve olmalı. Ama bütün bu tarihi emeği “birkaç akıllı yorum” veya “moda şüphecilik”le silip atmak, insanın kendi geçmişine olan vefasızlığıdır.

    Hadislerin gölgesinde yürürken, önce gölgeye değil, güneşe bakmayı unutmamak gerek.

    Deutsche Version

    Hadis Dedektifliği: Şimdi Podcast’i Dinle!